HAYRİ KOZANOĞLU
2021.03.16 09:08
‘Ekonomi Reformları’nın ne ülkeyi yabancı sermaye karşısında “istiklal”e kavuşturacak ne de genç kuşaklara umut aşılayarak “istikbal”e taşıyacak bir içerik taşıdığını görüyoruz. Erdoğan konuşmasını yaparken Biden’ın paketi yürürlüğe girdi. ABD’deki sol çevreler dahi paketin çubuğu emekten yana büktüğünü kabul etti.
Amerika’da 80’lerde popüler olan bir reklam vardı; yaşlı bir kadın gösterişli bir hamburgerin içini açıp minnacık bir köfte görünce “Bunun eti nerede?” (Where’s the beef?) diye haykırıyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Haliç Kongre Merkezi’ndeki Ekonomik Reform Paketi sunuşu bana o reklamı hatırlattı. İhtişamlı bir salonda, 98 sayfalık bir metin dağıtılıyor. Ancak bildik kalıpların dışında sade yurttaşın yaşamına dokunan bir vaade bile rastlanmıyor. Hükümetler hep vaatlerini yerine getiremedikleri, halka verdikleri sözleri tutamadıkları için eleştirilirler. O konuşma Saray rejiminin tükenişinin, halka bir vaadi bile kalmadığının kanıtı gibiydi. Çünkü öylesine sıkışmış bir haldeler, yabancı sermayenin lütfuna o denli muhtaçlar ki, “küresel güçleri” ürkütebilecek en ufak bir sözden dahi uzak duruyorlar. Zaten organizasyonun dış kamuoyuna yönelik olduğu, ‘Ce Ha Pe’ zihniyetinin, Kılıçdaroğlu’nun adının bir kez bile zikredilmemesinden anlaşılabilir.
EMEKÇİNİN ADI BİLE YOK
Bir saati aşan sunuşta bildik neoliberal söylemler, “bütçe disiplini, fiyat istikrarı, rekabet gücü” defalarca tekrar edildi. “Dijitalleşme, yüksek katma değerli üretim, küresel tedarik zincirlerine entegrasyon” gibi moda ifadeler bol bol kullanıldı. Gelgelelim işsiz bir yurttaşın, geçinemeyen bir emeklinin, kredi kartı-ihtiyaç kredisi borcunu ödeyemeyen bir dar gelirlinin, bin 431 lira nakdi ücret desteğiyle tutunmaya çalışan bir emekçinin, bir sokak satıcısının, EYT’li bir yurttaşın, atanmayan bir öğretmenin yüreğine su serpecek bir lakırdı dahi edilmedi.
“Özel sektör temsilcileri ve sivil toplum kuruluşlarının tüm teklif ve taleplerini dinledik” vurgusu da sendikaların, meslek kuruluşlarının, yani emek kesiminin radarlarında bulunmadığının itirafıydı. Tek sosyal açılım kırıntısı, geliri daha da düşen , vergi ödeme takati kalmayan küçük esnafı gelir vergisinden muaf kılmaktı. Kaldı ki Ozan Bingöl’ün aktardığı istatistikler, 808 bin küçük esnafın ödediği verginin sadece 227,5 milyon lira olduğuna, yani esnaf başına 281 lira destek verildiğine işaret ediyor.
Bir dolu kurul, kurum, mevzuat, gözetim, denetim mekanizması telaffuz edildi. Oysa gündeme gelen Ekonomi Koordinasyon Kurulu, Finansal İstikrar Komitesi gibi yapılar zaten mevcuttu, Cumhurbaşkanlığı Yönetim Sistemi ile atıl bırakılmıştı. Dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girme hedefinin bir kez daha altı çizildi, pandemi sürecinde Türkiye’nin diğer ülkelerden olumlu yönde ayrıştığı iddiası ortaya atıldı.
Ne yazık ki rakamlar tam tersine parmak basıyor; başkanlık sistemiyle birlikte daha 2017 sonunda 10 bin 700 dolar olan kişi başına gelir 2020 sonunda 8 bin 599 dolara inmiş, Türkiye ekonomide ilk 10 hedefinden iyice uzaklaşmış durumda. Buna karşın Covid-19 vaka sayısında tüm ülkeler arasında 9’uncu sırada yer alınarak, ilk 10 sıralamasına girilmesi dikkat çekiyor. Salgınla başarıyla mücadele eden devletler sayılırken Çin, Singapur, Yeni Zelanda ve Avustralya’nın yanında Türkiye ismini telaffuz edene rastlanmıyor.
PAKETİN OLUMLU YANLARI
Peki Tayyip Erdoğan’ın hiç mi olumlu bir söylemi olmadı? “Kamuda taşıt alımı ve kiralanması, temsil ve ağırlıma gibi harcama alanlarına katı sınırlamalar getirilecektir” ifadesine kimse itiraz etmez. Ancak “itibardan tasarruf olmaz” zihniyeti terk edildi mi, tasarruf seferberliğine Saray da katılacak mı bilemiyoruz. Valilerin milyonluk lüks makam otomobilleri satışa çıkarılacak mı, somut bir öneriye rastlayamıyoruz.
Aynı şekilde “Toplam borç stoku içinde döviz cinsi borçların payı azaltılacaktır” önermesine de katılıyoruz. Gelgelelim rakamlara göz attığımızda, henüz 2018 sonunda döviz cinsi iç borçlar 1,1 milyar dolar iken, 2021 Ocak ayında bu tutarın 36,2 milyar dolara ulaştığını, bu riskli enstrümanın bizzat başkanlık sisteminin veya “başımıza ağırlığı kadar taş düşmesi” temenni edilen sabık bakanın marifeti olduğu ortaya çıkıyor.
Özetle, “istiklalden istikbale” sloganıyla sunulan ekonomi reformlarının, ne ülkeyi yabancı sermaye karşısında ‘istiklal’e kavuşturacak, ne de genç kuşaklara umut aşılayarak ‘istikbal’e taşıyacak bir içerik taşıdğını üzülerek görüyoruz.
BIDEN’IN HAMLESİ
Ayrıca sunuşun zamanın ruhuna ters düştüğünü, dünyada “kamuculuktan, kamu yatırımlarından, sosyal devletin güçlendirilmesinden” yana esen rüzgârlardan nasibini almadığını anlıyoruz. İlginç bir rastlantı, Tayyip Erdoğan konuşmasını yaparken ABD’nin çiçeği burnunda başkanı Joe Biden da tam 1,9 trilyon dolarlık “Ekonomik Kurtarma Paketi”ni imzalayarak yürürlüğe girmesini sağlıyordu.
Amerika’daki sol çevreler dahi Biden’ın ekonomi paketinin çubuğu emekten yana büktüğünü kabul ettiler. 80’lerden beri uygulanan “vergileri düşürelim, teşvikleri artıralım, özel sektör yatırım yapsın, üretimi artırsın, istihdam yaratsın”, işçilere de “akmasa da damlasın” anlayışındaki “arz yönlü” politikaların çare olmayacağı artık anlaşılmış görünüyor. Ülkedeki gelir ve servet dağılımı bozuklukları; buna bağlı yoksulluk, sefalet o kadar yaygınlaşmış durumda ki, sade yurttaşlara doğrudan yardım yapma stratejisi benimsendi. Bu kez, ellerine geçen parayı acil ihtiyaçlarına harcama eğilimi ve borçlarını azaltma isteği güçlü kesimlere fon aktarılmasıyla mal ve hizmetlere olan talebin canlanması, ekonomik büyümenin ivme kazanması, borç geri ödeme sorununun hafiflemesi umut ediliyor.
1,9 trilyon dolarlık paket, somut biçimde, kalem kalem fonların nereye yöneltileceğini gösteriyor. Belli başlı harcama kalemleri şöyle sıralanıyor:
• Yıllık geliri 75 bin doların altındaki kişilere 1.400 dolarlık çekler verilmesi (400 milyar dolar).
• Eyaletlerin işsizlik ödemelerinin üzerine ağustos sonuna kadar federal hükümet tarafından haftada 300 dolar eklenmesi (350 milyar dolar).
• Aşı, test benzeri Covid-19’la mücadele programı için yapılacak harcamalar (160 milyar dolar).
• 0-6 yaş grubundaki çocuklar için 3 bin 600 dolar, 6-17 yaş aralığındakiler için ailelerine 3 bin dolar vergi indirimi sağlanması.
• Zarardaki emeklilik fonlarının yüzdürülmesi (86 milyar dolar).
• Eyaletlere ve yerel yönetimlere gelir desteği (350 milyar dolar).
Bu inisiyatif genel olarak sendikalar tarafından da destekleniyor. Çünkü böylelikle kamu sendikası üyelerinin işlerini korumasının ve ücretlerini alabilmesinin sağlanacağı düşünülüyor. Emeklilik fonlarının kurtarılmasından da nakliye, çelik ve madencilik alanında çalışan sendika üyesi işçilerin yararlanması bekleniyor.
Yapılan araştırmalar, kurtarma paketinin 2021 yılı içinde yoksulluk oranını yüzde 13,7’den yüzde 8,7’ye düşüreceğini gösteriyor. Böylelikle yoksulluk içindeki çocukların sayısının yarıya inmesi, Siyah Amerikalılar için yüzde 42, Latin kökenlilerde yüzde 39, beyaz Amerikalılarda ise yüzde 34 gerilemesi hedefleniyor.
BURJUVA AKLI DEVREDE
Joe Biden’ın siyasi kariyerinde soldan yana, emekten yana bir profil vermediği çok açık. Oylarını da büyük ölçüde orta sınıflardan alıyor. Daha çok emekçilerin yararlanacağı, Cumhuriyetçiler tarafından “sosyalist” diye etiketlenen politikalara imza atması sistemin sıkışmasından, son tahlilde “burjuva aklının” devreye girmesinden kaynaklanıyor.
Bu arada Bernie Sanders ve Demokratik Parti’nin sol kanadının arkasında durduğu, Biden’ın seçim kampanyasında sözünü verdiği, asgari ücretin saatte 15 dolara çıkarılması maddesinin taslaktan çıkarıldığını görüyoruz. Ayrıca haftalık işsizlik ödemesinin de 400 dolardan 300 dolara çekilerek kırpıldığını hatırlatalım.
REFAH DEVLETİ DEĞİL
Dikkat edilirse planın tüm ödemeleri bir defalık veya 2021’le sınırlı. Hiçbir yeni sosyal program geliştirilmiyor. Avrupa kapitalizmlerine göre refah devletinin zayıf olduğu ABD’de, bu yönde bir kurumsal yapı kurulmuyor. Devletin sosyal sorumluluğunu bir nebze hatırlaması anlamına gelen bu hamlenin arkasının gelmesi büyük ölçüde sınıf mücadelesine bağlı.
Alt sınıfların mal ve hizmetlere etkin talebini canlandıracak bu paketin büyüme ve istihdamı olumlu yönde etkilemesi meşruiyetini artıracak, ileride benzer uygulamaların hayata geçirilmesi için yükselecek mücadeleleri güçlendirecek. Eğer büyüme ivme kazanmazsa enflasyon sıçrarsa, dağıtılan paralar harcamadan ziyade tasarrufa yönelirse bu kez Biden’ın bu “kumarına” itiraz yükseltenlerin eli güçlenmiş olacak.
Tabii ki ABD emperyalist bir ülke, bu niteliğinde bir değişiklik yok. Piyasa toplumunun derinleştiği bir ekonomiye sahip, böyle küçük dokunuşlarla derin adaletsizliklerin ancak törpüleneceğini, ortadan kalkmayacağını da biliyoruz. Ama en azından olağandışı koşulların geçerli olduğu bir konjonktürde, Biden’ın Erdoğan’ın cesaret edemediği akılcı bir refleks gösterdiğini kabul etmemiz gerekiyor.
Neden BirGün?
Bağımsız bir gazete olarak amacımız, insanlara hakikati ulaştırarak ülkede gerçek bir demokrasi ve özgürlük ortamının yeşermesine katkı sunmak. Bu nedenle abonelikten elde ettiğimiz geliri, daha iyi bir gazeteciliği hayata geçirmek, okurlarımızın daha nitelikli ve güvenilir bir zemin üzerinden bilgiyle buluşmasını sağlamak için kullanıyoruz. Çünkü banka hesabını şişirmek zorunda olduğumuz bir patronumuz yok; iyi ki de yok.
Bundan sonra da yolumuza aynı sorumluluk bilinciyle devam edeceğiz.
Bu yolculukta bize katılmak ve bir gün habersiz kalmamak için
Bugün BirGün’e Abone Ol.
BirGün; seninle güçlü, seninle özgür!
BirGün’e Destek Ol